Dünya’daki tüm politika belirleyiciler ve iklim koruyucular, karbon emisyonunu düşürmek ve dekarbonizasyon sağlamak için ortak masalarda buluşuyorlar. (Turizm sektörü olarak olmadığımız masa yok.😎) Turizm sektörü de Koronavirüs gibi bir salgınla mücadele ederken çok hızlı dönüşüp yeni trendlere ayak uydurmasına rağmen, Dekarbonizasyon konusunu gündeme aldı. Çünkü bu konu yakın gelecekte turizmcileri ve destinasyonları yakından etkileyecek. 

Bütün dertler bitti bu mu kaldı? diye düşündüğünüzü duyar gibiyim. Kısa vadeli planlarımızda yapılacak çok şey varken, dekarbonizasyon nereden çıktı diye düşünüyorsanız, herkesin dilindeki sürdürülebilirlik kavramını hala anlayamamışız demektir.

Dekarbonizasyon, turizm sektörü için en az internet kadar oyun değiştirici olacak. 

Dünya; karbon ayak izinin sıfırlanması veya azaltılması için yürüttüğü çalışmaları teknolojiyle ve çeşitli ekonomik teşvikler veren politikalarla destekliyor. Özellikle kurumsal şirketler bu konuda çeşitli çalışmalar yürütüyorlar. Böylelikle tüketicinin önüne aslında istedikleri gündemi getirerek, satın alma tercihlerini yönlendirecek maddeler koyuyor. 

Özellikle 2017 yılından bu yana yaptığı tüm politikalarda gündeme getirmeye çalıştığı bu konuyu Koronavirüs salgını biraz ertelese de çalışmalarını yürütmeye devam ettiler. Bir çok turizm pazarlama uzmanı, SWOT değerlendirmelerinde olası riskleri, krizleri hesaplamasına rağmen hiçbiri seyahatlerin kısıtlanacağını düşünmemişti.

Ancak alınan darbeler ve yaşanan krizin çok ötesinde bir iklim krizi beklendiğinin de farkındalar. Zira; sürdürülebilir turizm politikası üzerine çalışan akıllı pazarlamacılar iklimi değişen ve farklılaşan bölgelerin, turistik açıdan çekiciliğini yitireceğini düşünüyorlar. Haklılar da.  Bu sebeple, turizm endüstrisinde bazı iş yapış tarzlarının kökten değişmesi gerektiğini dile getiriyorlar. Hatta bir çoğu uyguluyor da. Ancak küresel pandemi, ekonomik problemler gibi sebeplerle kademeli olarak ilerliyorlar. 

Örneğin bazı ülkeler, halka açık ve kamusal şirketlerin iklim ile ilgili yaptığı harcamaların kamuya duyurulmasını zorunlu hale getirecek politikalar düzenledi. Ekonomilerini az seviyede etkileyecek konulara yasaklamalar getirdi. 

Trenle 2 Buçuk Saatte Gidilebilecek Yerlere Uçak Seferleri Yasaklanıyor

Fransa Hükümeti, ülkede faaliyet gösteren bazı hava yolu şirketlerine kredi verilmesini onaylamak için trenle 2 buçuk saat gidilebilecek destinasyonlara uçuşların yapılmaması şartını koştu. İç Hat uçuşlarının %40 azaltılması için taahhüt aldı. 2021 yılı sonuna kadar uçuşları tamamen bitirmenin yollarını arıyor. Böyle bir tren yolculuğu uçak yolculuğunda salonacak karbona nazaran 77 kat daha az olduğundan, yasaklanabilecek çoklu uçuşların dünya iklimine katkısı çok yüksek seviyede olacak. 

Bir çok ülke benzer uygulamaları zaten sergiliyordu. Örneğin Avusturya’da, 350 km altı uçuş yapmak isteyen kişiler uçak biletlerine 30€ vergi ödüyor. Trenle üç saatten kısa sürecek yolculuklar için yine uçuşlar bu ülkede de yasak. 

İklim savunucularınca beğenilen bu uygulamalar bazı ülkelerde anlaşmazlıklara da sebep olabiliyor.  2019 yılında Hollanda ve Brüksel arasında 93 Mil’den kısa destinasyonlara uçuşun yasaklanması oylandı, ancak Avrupa Komisyonu’nun serbest dolaşım ilkelerini çiğnemesi üzerine bu yasak uygulanmadı. (Kaynak)

Bana kalırsa da, bu tür uygulamalar tamamen yasaklanmanın dışında bir yol ile ilerletilmeli. Ek vergiler bindirilmesi ve toplanan vergilerin karbon salınımını azaltılmaya yönelik kullanılması daha mantıklı bir yol gibi duruyor. Doğası ve iklimi sayesinde rahat nefes aldığımız bu dünyayı korumak için elimizden gelenin fazlasını yapmak zorundayız. 

Bu sebeple halkı bilinçlendirmek ve iklim koruması üzerine çalışmalar yürütmek tüm toplumların vazgeçilmezi olmalı. Ancak bunu sağlıklı bir şekilde ele almazsak farklı grupların manüplasyonu haline gelebilir. Dolayısıyla çevreciliği “elit” bir gereklilik olması algısından çıkarmak gerekiyor. İklimin değişmesi, elit bir sorun olmanın ötesinde toplumun herkesimini etkileyen bir sorun olarak görülmeli ve sahiplenilmeli. 

Sahiplenmiş olalım veya olmayalım, şirketler, toplumlar ve ülkeler karbon ayak izi konusunda ciddi çalışmalar yürütüyor. Yukarıda bahsettiğim gibi bazı ülkelerde seyahat etme şekillerini bile değiştiren bu konu, sürdürülebilir turizm faaliyetleri açısından hem halk nezdinde hem şirketler nezdinde ciddi öneme sahip.

Hazırlıksız Yakalanmamalıyız!

Covid’in küresel bir salgın haline gelmesiyle, hazırlıksız yakalandığımız seyahat ihtiyaçlarımızın değişimi gibi, iklim problemlerinin getireceği değişikliklere de hazırlıksız yakalanmamamız gerekiyor. Dünya’nın bir çok ekonomisini turizm ayakta tutuyor. Ekonomiyi ayakta tutmasının ötesinde, insanların keşfetme, sosyalleşme ve dinlenme arzusunun en temel karşılığı turizm sayesinde alınabiliyor. Bunların olmadığı bir dünyayı hangimiz hayal edebiliyoruz? Ya da şöyle sorayım bunların azaldığı bir dünyada 2020’den bu yana çok fazla bunalmadık mı? 

Farklı sebeplerden, örneğin iklim krizleri sebebiyle bir kez daha kısıtlamalara maruz kalsak ne kadar kötü olur değil mi? Yahut destinasyonlarımız ve turizm işletmelerimiz, kısıtlamalar sebebiyle gelmeyen yabancı turistler sebebiyle ne kadar zor durumda kaldı değil mi? Bazıları ise, farklı alternatifler üreterek yerli turistlere olabildiğince hızlı şekilde yöneldi ve pazarlarını dengeledi, yabancı turiste olan bağlılıklarını azalttı. Biz Türkiye’deki turizm işletmeleri olarak maalesef bu konuda oldukça yavaş kaldık diye düşünüyorum. Sonunda yine bazı hamleler yapsakta, ciddi anlamda zaman kaybettik. 

İklim Krizi’nde de yapılabileceklere önceden hazırlıklı olabilirsek, tüm destinasyonların bir adım önüne geçebiliriz diye düşünüyorum. 2030’lu, 2040’lı yıllarda bile bizi Turizm konusunda zirveye ancak bu tarz hazırlıklar taşıyacak. Bugün bu konulara yapılacak yatırımlar ve geliştirilecek politikalar, yarın hem iklimin korunması hem turizmin sürdürülebilmesi adına inanılmaz bir kazanç sağlayacak. 

Ne Yapmak Gerekiyor? 

Dünya üzerinde bulunan bu tip iklim krizleri için çözümler üreten sivil toplum kuruluşlarını desteklememiz ve politika belirleyicilere yön veren bu kurumlarda etkin roller oynamamız gerekiyor. Buralarda rol alma konusunda geç kalmamız durumunda, ne kadar güzel düzenlemeler yaparsak yapalım tanıtımı ve pazarlanması hususunda eksik kalacağımızı düşünüyorum. Bu tip sivil toplum kuruluşları küresel şirketler tarafından desteklenmesi ve tüketicilerin de takip etmesi sebebiyle ciddi güçlere sahipler. Bu güce güvenin🙂 (Sayın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya selam olsun).

Özellikle karbon ayak izinin azaltılması ve nötrlenmesi adına fosil yakıtların azaltılması ciddi önem taşıyor. Bunun elektrikli uçaklar üretmek, hidrojenle çalışan uçaklar ve hyperloop tren projeleri gibi çözümleri olsa da, bizim bu teknolojilere erişmemiz ciddi zamanlar alacaktır. 

Bu sebeple, daha hızlı aksiyon alınabilecek ve kolay yönetilebilecek projeler geliştirmek gerekiyor. Doğu Ekspresi örneği bu konuda en sevdiğim örneklerden. Kars gibi uzak bir destinasyona bile tren yolu ile seyahat çok ciddi derecede insanların ilgisini çekti. Bölgeyi turistik açıdan kalkındırdı. Bu sayede yeni turistik trenler alındı ve bir pazar gelişti. Bu gelişen pazar, bölge ekonomisini de olumlu etkiledi ve tersine göç başlattı. Bu ekonomik kalkınma; Bakanlık, Acenteler, Influencerlar, Yerel Yöneticiler’in güçlü koordinasyonu ile daha ilerilere de taşınabilir. 

Bu örnekten yola çıkılarak, bizler de karbon ayak izinin azaltılması adına tren ile seyahati mümkün olabilecek destinasyonlara yatırımlar yapabiliriz veya yeni tren güzergahları oluşturarak bu bölgelere alt yapı yatırımları yapabiliriz. Tabii ki altyapı yatırımları yapmak, havalimanları yerine turistik garlar inşaa etmek bu sürecin başlangıç noktası. Güçlü bir pazarlama ve sürdürülebilirlik odağında tüm destinasyonun ürünlerini geliştirmek gerekiyor. Yani biz güzel bir tren garı kurup, tren ile turisti getirdiğiniz destinasyonda turistleri doğası tahrip edilmiş, doğaya aykırı yapılaşmış bir bölgeye götürürsek bu konuda sınıfta kalırız. Yaptığımız tüm pazarlama faaliyetleri ve çalışmalar çöpe gider. 

Özellikle oluşturacağımız veya geliştireceğimiz destinasyonun hangi hedef pazara hitap edeceğini de belirlemek gerekiyor. Ekoturizm odaklı hedef pazarlar belirleyerek bu pazarlar özelinde çalışmak gerekiyor. Örneğin, karbon ayak izi nötr olarak pazarlamasını yaptığımız bir destinasyonun uçak ile 12 saat yolculuk edilecek bir ülkeden turist beklemiyor olması gerekiyor. İlgili konuya en çok hassasiyet gösteren yakın bölge ülkelerini hedeflemek burada en doğru çözüm yolu olacaktır. 

Hedeflenen pazarları seçtikten sonra tek yapmamız gereken şey turistleri ağırlamak olacak. Bu ağırlama süresinde onlara ne gibi deneyimler sunacağımızı, hangi politikalar ile bu deneyimleri sunacağımızı ve bu deneyimleri sunacak kişilerin iklim konusunda eğitilip-eğitilmediklerini de şimdiden planlamamız gerekiyor. Fransa, İngiltere, Macaristan gibi ülkeler sıfır karbon ayak izi/sıfır emisyon konusu hedeflerini yasalaştırdılar bile. Bu hedefi tutturacak kim? Gelecek nesiller ve bölgede yaşayan toplum. Yani, 2030’lara ve 2040’ların Turizm politikalarına yatırım yapmayı planlıyorsak şimdiden çalışmalara başlamamız ve liderlik etmemiz gerekiyor. 

Liderlik ettiğimiz tüm çalışmalarda ısrarcı olmamız gerekiyor. Sık karar değiştirici politikalar izlemememiz ve  verdiğimiz sözleri, planladığımız tüm aşamaları birbiriyle bağlantılı şekilde koordine etmemiz gerekiyor. Bu konuya ilgi arttığı andan itibaren geçmişte yaptığımız tüm eylemlerde bir açık bırakmamamız gerekiyor. 

Kongre ve organizasyonlar için ev sahipliği yapacak destinasyonların ve otellerin karbon ayak izi konusunda çalışmalar yürütmesi gerekiyor. Özellikle karbon ayak izi konusunda farkındalık oluşturabilmek adına ciddi çalışmalar yürüten şirketlerin uzun uçuşlar içerek organizasyonlara da ciddi kısıtlamalar getireceğini düşünüyorum. Özellikle uluslararası pazarlara hitap eden MICE destinasyonlarının bu süreci doğru yöneterek farklı pazarlara da açılması gerekiyor. 

Özellikle Türkiye’de karbon ayak izinin azaltılması veya nötrleştirilmesi için hareket eden etkinlikler mevcut. Organizasyonu içerisinde bulunduğum bir kaç etkinliğin de aynı şekilde karbon ayak izini nötürledik. 

Bazı topluluklar karbon ayak izinin nötürlenmesi için özel çalışmalar yürütüyor. Belirli bütçeler ödeyerek bu çalışmaları destekleyip, karbon nötür olabiliyorsunuz. Ancak yine bazı politikalarla, karbon ayak izi yüksek oranda olanların çalışmalara ödeyecekleri rakamlarda kademeli olarak yükseltilecek. Yani doğaya en çok ayak izi bırakan şirketler, en yükek faturaları ödeyecekler. 


Turizmin Geleceği için, iklim krizine karşı tüm turizm bileşenlerinin üstlerine düşen rolü alarak bu anlamda hareket etmesi gerekiyor. Bugünün penceresinden bakıldığında; ülkemiz gündemi için gereksiz addedilebilecek bu konu,  Turizmin Geleceği’ni etkileyen en temel problemlerden olacak. İklim konusunda detaylı çalışmalar yürütmek, uzun vadede sürdürülebilir turizmde başarıya gidebileceğimiz tek yoldur.