Cari Açığı Turizm Kapatır!

Ülkemizin var olan cari açığını kapatmanın en temel yollarından biri ihracatı arttırmak. İhracatın artması için üretimin çok ciddi seviyede yükselmesi gerekiyor. Ancak, üretimin yükselmesi için ar-ge faaliyetleri, üretimin başlaması, ürünün satışa çıkması, pazarlama faaliyetleri gibi bir çok süreçten geçilmesi gerekiyor. Bu süreci zamanla ölçmeye kalktığımızda sistemin oturması adına minimum beş yıla ihtiyacımız var. Ancak ülke olarak kaybedecek zamanımız yok. Son zamanlarda yaşanan gelişmeleri gözlemledikten sonra, son zamanlarda tek hemfikir olduğumuz konu bu diye düşünüyorum. Ancak, Amerika ve diğer yabancı ülke menşeili ürünlere olan bağlılığımızı azaltmak bu işin tek çözümü değil. O ürünlere Çin gibi alternatifler üretebiliyor olmamız lazım. Biz bu alternatifleri araştırırken bir yandan da acil eylem planları devreye koymamız gerekiyor.

Benim şahsi kanaatim bu acil eylem planlarının ele alması gereken en öncelikli konu Turizm! İyi de zaten turizmde iyiyiz diyenlerinizi duyuyor gibiyim. Geçenlerde katıldığım bir toplantıda, çok sevdiğim bir büyüğüm dünya kongre turizminin en büyük otoritelerinden olan ICCA(Uluslararası Kongre ve Konvansiyon Birliği)’nin istatistiklerini hatırlattı. Bu hatırlatmayı ben de bu vesileyle size aktarmak istedim, ICCA 2015 yılında Dünya’da kongreler için en çok tercih edilen şehirleri yayınladığında İstanbul 8. sıradaydı. 2017’de ise Avrupa’da 74. Dünya’da ise 133. Sırada! Evet çok acı. 2 senede yaşanan bu düşüş, cari açığı da etkileyen en önemli faktörlerden aslında. Küçük bir rakam gibi görülse de her uluslararası kongrenin ülkeye bıraktığı döviz miktarı yekünde çok ciddi rakamlara erişiyor. Bu düşüşün temel sebepleri arasında Atatürk Havalimanı’nda ve Sultanahmet’te gerçekleşen bombalı saldırılar yatıyor. Terörün sadece kendi vatandaşımızı ve iç ekonomimizi etkilediğini düşünenlere okutulması gereken istatistikler bunlar bence. Dış ülkelere kayan bu ekonomik girdinin bizi etkilemesine kimler sevinir bir düşünmek gerekir! Evet, doğru bildiniz dış güçler! Terörü destekleyen çeşitli ülkelerin niyetinin sadece ülkenin vatandaşını huzursuz etmek değil, ekonomisini de çökertmek olduğu yeni yeni anlaşılsa da yıllardır süregelen bir gerçeklik aslında.

Bizim buna çözümümüz “Terörün önünü keseceğiz” olmaktan öteye gitmelidir. Kongre turizminde zayıflıyorsak, bu alanı nasıl güçlendireceğimizi, yeni pazarlar nasıl oluşturabileceğimizi konuşmak ve bunu uygulamaya sokmak terörün önünü kesmek için en güçlü silahlardan biri aslında. Dünya’nın bir çok ülkesine 3-4 saatlik uçuş mesafesinde olan bir ülke olarak elimizdeki bu gücü doğru yönetmemiz gerekiyor. Kongre turizminin yanı sıra şehirlerimizin hatta ilçelerimizin de bir turizm seferberliği başlatması gerekiyor. Trabzon bu konuda en büyük örneklerimizden, 5-10 sene evvel 100TL’ye satılan odaları bu yıl 150-200€’dan aşağı almak mümkün değil. Yine ilçe olarak Belek, Alanya’ya gelen 10 Turistin harcadığı parayı Belek’e gelen 1 Turist tek başına harcıyor. Peki ama bu sürece nasıl gelindi? Bu sürece nasıl gelindiğini tüm şehirlerimizin ve ilçelerimizin kavraması gerekiyor.

Şehirlerimiz Turist Fabrikası Olur!

Destinasyon yönetimi denilen olguyu kavrayıp, şehirlerimizin her noktasına iyi bir şekilde uygulamamız gerekiyor. Şehirlerimizin istisnasız tümü turizm için inanılmaz potansiyeller taşıyor. Bu şehirlerin altyapılarını güçlendirerek, tüm tur operatörlerine davetler düzenlememiz ve şehirlerimizi tanıtmamız şart. Bu şehirleri tüm dünyaya tanıtacak faaliyetlerle, üretim için gereken sürelerin neredeyse çeyreğine ülkeye büyük döviz girdileri sağlayabiliriz. “Bu faaliyet planlamalarını nasıl yapmamız gerekiyor” sorularına karşılık Kültür & Turizm Bakanlığı’mızın bir komisyon kurarak tüm şehirleri bir “Turist Fabrikası” haline getirmek için çalışmalara başlaması gerekiyor. Sektörden olan ve sektörü iyi tanıyan bir bakanımızın olması bu konuda bizim için tarihi bir fırsat. Bu fırsatları iyi değerlendirmemiz gerek.

Uluslararası Etkinlikler Organize Edelim!

Doğal güzelliklerimizin yanısıra, turistin bizim ülkemizi ve şehirlerimizi ziyaret etmelerine bir sebep oluşturacak etkinlikler düzenlememiz gerekiyor. Bu etkinlikler kısıtlamalara maruz kalmamalı ve güvenlik açısından bir problem taşımadığını kanıtlayan etkinlikler olmalı. Bu süreci pazarlama süreci olarak değerlendirerek, uluslararası bilinirliğe ulaşmış kişilerin de bu etkinliklere davet edilmeli. Bu bizim marka kimliğimizi tekrar ön plana çıkartacak en önemli adımlardan biri olacaktır. İnsanları ünlü kişilerle etkileyebilmeli, bunun sonucunda da şehirlerimizi ziyaret etmelerini kolaylaştırıcı faaliyetlerle ülkemizi çekmeliyiz. Bunu hali hazırda yapılan charter uçuş desteklerinin genişletilmesi, Türk Havayolları aracılığıyla uygun bilet fiyatlaması yapılması vb. bir çok yöntem ile gerçekleştirebiliriz.

Şehirlerimizi Dünyaya Tanıtalım!

Spesifik şehirlerimizi ön plana çıkartmaktansa, tanıtım faaliyetlerinde tüm şehirlerimizden birer parçayı ön plana çıkartalım. Bakanlığımızın geçmişte yayınladığı turkuvaz deniz üzerinde tüm değerlerimizi anlatan filmi herkes hatırlar sanıyorum. Bu film gibi filmlerimizi, video içeriklerin bu denli önemli olduğu bir ortamda farklı mecralara uygun şekilde yayarak tüm şehirlerimizi Dünya’ya tanıtalım.

Booking ve diğer tur operatörlerine iç pazarda müsaade etmesekte, dış pazar için bu alanı reklam mecrası olarak görebiliriz. Hatta sektörden büyüklerimin bana kızacağını bile bile bir tık ileri gidiyorum, Booking varsın vergi ödemesin! Hesaplayalım, ne kadar vergi ödemesi gerekiyorsa, bu tutar karşılığında şehirlerimizin tüm dünyaya reklamını yapmasını isteyelim. Bu bize vergi gelirinden kat be kat fazla olarak dönecektir!

Gastronomiye Yönelelim!

Kültürel bir değerden öte bir yaşam tarzıdır, laf söylemek bana düşmez ama tüm dünyanın sevebileceği bir gastronomi kültürümüz var! Bu kültürü iyi değerlendirmek, tüm dünyaya yaprak sarmaları, mantıları yedirmek gerekiyor diye düşünüyorum! Dünya’nın en zengin mutfaklarından birine sahibiz (hatta bence en zengini!). Bu değeri tüm dünyaya pazarlamamak aslında bu ülkeye ihanetten fazlası değil.  Baklavayı Yunanistan sahiplendikten sonra biraz aklımız başımıza gelse de, tüm yemeklerimizi tescil ettirmemiz gerekiyor! Bunu tescil almaktan öteye taşıyıp, turist çekmek için en önemli silahlardan biri olarak kullanmaya başlamalıyız.

Nusret gibi markalarımızın kendi mutfak kültürümüze uygun bir şekilde tüm dünyaya yayılmasını sağlamalıyız. Gaziantep’in gastronomi değerine sahip çıktığı gibi, tüm şehirlerimizin bunu uygulamadığı ve hayata geçirmesini  sağladığı gün ülkenin turistik potansiyelinin ne kadar fazlalaştığını hep beraber göreceğiz!

Sağlık Turizmine Gereken Önemi Verelim!

Sağlık dünyanın her yerinde gerekli kalifiye eleman ve ekipman olmadığından pahalı bir hizmet. Ancak ülkemiz bu konuda da inanılmaz bir cennet. Ucuza mal ettiğimiz sağlık hizmetini, potansiyel sağlık turisti çekilecek ülkeleri belirleyerek buradaki ücretlerle kıyaslayarak fiyatlamamız ve sunmamız gerekiyor. Paket halinde hazırlanacak sağlık turlarının çoğaltılması ve bilinçli bir şekilde pazarlanması sonucu inanılmaz girdiler sağlayacağımızı düşünüyorum.

Uygulanacak Çok Reçete Var!

Tüm bu bilgilerin ışığında yürüdüğümüz taktirde, üretimi büyütme noktasında hazırlık yaptığımız süre boyunca, uygulayacağımız acil eylem reçeteleriyle boşuna zaman kaybetmemiş oluruz. 5 yıl içerisinde hem üretim, hem turizm noktasında dünyaya örnek olabilecek bir kalkınma modeli uygulayan ve cari açığı azalan bir Türkiye tablosu çizebiliriz. “Üretim yapacağız hızlanıyoruz ve hazırlanıyoruz” düşüncesiyle tüm bu konuları hazırlık süresinde gözardı edersek, kaybımız çok büyük olacaktır.  Hepimize düşen bir görev var, bu görevi en iyi şekilde ifa etmemiz gerekiyor.